Yazmak, yalnızca kelimelerle değil; zamanla, ritimle ve sezgiyle oynamaktır.
İyi bir yazar, cümle kurmaz; oyunu kurar.
Tıpkı sahada varlığıyla oyunu değiştiren Iniesta gibi.
Herkes yazabilir, herkes topa vurabilir.
Ama kaç kişi kelimeleriyle oyunu yönetebilir?
Kaç kişi yazarken yalnızca ses değil, ritim üretir?
Kaç kelime yalnızca bilgi değil, bir duruş taşır?
Andres Iniesta, futbol sahasında yalnızca pas vermedi.
Alanı okudu, zamanı hissetti.
Görünmeyen boşlukları sezdi ve sessizce oyunun akışını değiştirdi.
O sahada bir futbolcu değil; bir düşünce mimarıydı.
İyi bir yazar da böyle olmalı:
Sahaya çıktığında yalnızca yazı yazmaya değil, zamana hükmetmeye niyet etmeli.
Bugün yazan çok.
Ama oyunu kuran az.
Çünkü mesele sadece yazmak değil.
Mesele: Akılla sezgiyi buluşturmak, niyetle ve sorumlulukla yazmak.
İniesta'nın topu yönettiği gibi; kelimelerle zamanı yönetmek.
Çoğu köşe yazarı bu temel gerçeği unutuyor:
Haklılık, ses yükselterek değil, derinlik üreterek gösterilir.
Kelimelerle parmak sallanmaz; kalemle oyuna dokunulur.
Yazı, bir paslaşmadır:
Kaleminle oynarsın, okuyucu sana alan açar.
Sen oyunu okursun, okuyucu sana güvenir.
İyi bir yazar, sadece Iniesta gibi sezgisel değil;
Pirlo gibi stratejik,
Xavi gibi sistemli,
Zidane gibi kararlı olmalı.
Bir yazar hem görmeli hem hissetmeli.
Hem düşünmeli hem sorumluluk taşımalı.
Çünkü kelimeler yalnızca bilgi taşımaz; yön verir.
Kelimeler de bir sahadır.
Ve o sahada oynamak, sabır, disiplin ve bilinç gerektirir.
Peki kaç kişi sahaya çıktığında nerede durması gerektiğini bilir?
Kaç kişi kalemi, ayağındaki top gibi sezgisel kullanabilir?
Kaç kişi susulacak yerde susup, tek bir güçlü cümleyle oyunun kaderini değiştirebilir?
İşte yazarlığın asıl mahareti burada başlar.
Bu çağda mütevazı olmak bir nezaket değil; şarttır.
İlkelerine sadık kalmak, hızla yozlaşan dünyada sessiz bir devrimdir.
Çünkü artık insanı kalabalıklar değil; sessizlikler yaralar.
Bir düşün:
Messi gibi bir yıldızın yanında Iniesta gibi ışık saçmak ne demektir?
Gölgede kaybolmadan parlamak.
Sahip olmadan yön vermek.
Topa değil, zamana hükmetmek.
İyi bir futbolcu topa hâkim olur.
Gerçek oyun kurucu ise zamana.
İyi bir yazar da öyle olmalı:
Her kelimesi bir pas,
Her paragrafı bir strateji,
Her noktası bir duruş taşımalı.
Düşüncen sahada özgürce dolaşmalı,
Ama asla başıboş kalmamalı.
Çünkü bazen tek bir pas yalnızca bir maçı değil; bir tarihi değiştirir.
Ve bazen tek bir yazı, yalnızca gündemi değil; zihniyeti dönüştürür.