Her çağın kendi karanlığı vardır.
Bizim çağımızın karanlığı ise gürültü…
Her yerden akan, zihni boğan, kalbi yoran, insanı kendine yabancılaştıran gürültü.
Sürekli tüketmeye çağıran… Sürekli kıyaslayan… Sürekli huzursuz kılan…
Böyle bir dünyada güzel kalmak, romantik bir hayal değil.
Çünkü güzellik sadece estetik bir tat değil, iyiliğin hayata geçmiş halidir.
Ve güzel bakan güzel görür; güzel gören güzel üretir.
İnsanın içindeki güzellik büyüdükçe dünya tamir olur.
Bu yazı bir çağrı:
İçinde ışık taşıyan, ama bunu dünyaya çok görmüş tüm insanlara…
Bugün insanın en büyük yalnızlığı:
İçinde iyilik olduğu halde, onu görünür kılamaması.
Her şey hızlı:
Duygular hızlı, öfkeler hızlı, unutuşlar da…
Düşünceler yüzeyde sürükleniyor.
Sözcükler birbirini itiyor; anlam çarpışmalarda kayboluyor.
Böyle bir zamanda duruş çok daha değerli.
Çünkü herkes tüketiyor; çok az insan üretebiliyor:
Umut,
Şefkat,
Merhamet,
Güzel enerji…
İyi insan olmak artık yetmiyor; etkili iyi insan olmak gerekiyor.
İnsan kendine hükmedemiyorsa, sözünün hükmü de yoktur.
Kendi iç dünyasını kontrol etmeyi öğrenmeyen, dış dünyayı dönüştürmekten sadece bahseder.
Gerçek şu:
İyilik, önce içimizde başlar.
Ve üç katmanlıdır:
Bilgelik - Kendini tanımak
Ahlak - Kendini yönetmek
Cesaret - Kendini ortaya koymak
Bir insanın içindeki güzellik ancak bu üçü birleştiğinde büyür.
Hiçbiri tek başına yeterli değildir.
Duygu, niyet, bilgi… Hepsi değerlidir.
Ama değer, eyleme dönüştüğünde ortaya çıkar.
İnsan ışığı kadar karanlığı da taşır.
Karanlığı yok saymak, büyütmektir.
Karanlığı yönetmek ise ustalıktır.
Hepimizin:
Öfkesi var
Kırgınlığı var
Hayal kırıklığı var
Korkuları var
Ama güzellik, karanlığın yokluğu değil; karanlığa rağmen umut üretebilme kabiliyetidir.
Zor iyilik, gerçek iyiliktir.
Acının içinden çıkan gülümseme en çok dokunandır.
Karanlığa rağmen yanan mum, karanlığın kendisinden daha güçlüdür.
Bir manzarayı iki kişi izler, biri çamurlu yolu görür, diğeri ufuktaki ışığı…
Gördüğümüz, dış dünyanın değil, iç dünyanın yansımasıdır.
Yargılarımız, kalbin pusulasıdır.
Güzel bakan insan;
Kavgada çözümü,
Yarada şifayı,
Eksikte ihtimali görür.
İnsan neye bakarsa, orayı büyütür:
Kusura bakan kusuru,
Güzelliğe bakan güzelliği.
Gözün yönü, kalbin kaderidir.
Kötülük enerji tüketir.
İyilik enerji üretir.
İki insan tipi vardır:
Yanarak ısıtanlar
Yakıp kül edenler
Aynı ateşin iki farklı kullanımı…
Bugün toplumun ihtiyacı:
Güzel yanarak ısıtanlar.
Sosyal medya devrinde öfke; en kârlı endüstri haline geldi.
Kışkırtıcı içerikler daha hızlı yayılıyor.
Hakaret daha çok etkileşim alıyor.
Nefret daha fazla algoritma ödülü kazanıyor.
İyi olan ise sessiz:
Gürültüye alışmış dünyada, iyilik duyulmazsa yok sayılıyor.
Bu yüzden iyilik artık sadece bir “erdem” değil.
Öfkeye karşı sükûnet, şiddete karşı merhamet, saldırıya karşı sağduyu, bir güç gösterisidir.
Kendimize şunu sormamız gerekiyor:
Bugün dünyaya ne kattım?
Kime dokundum?
Hangi yarayı sardım?
Hangi yükü hafifleterek kendimi güçlendirdim?
Bir insanın değeri, aldıklarıyla değil, verdikleriyle ölçülür.
Çünkü almak insanı doldurur,
vermek insanı yüceltir.
Hayat, bize kalanlarla değil;
bizden kalanlarla anlam bulur.
Bir gülümseme, hiç tanımadığımız birinin yorgun gününü kurtarabilir.
Bir cümle, birinin hayatta kalma nedenini büyütebilir.
Bir cesaret, başkalarının korkusunu azaltabilir.
İyilik, bulaşıcı bir virüs gibidir.
Fakat bu virüs, dokunduğu yeri iyileştirir.
Sorun şu:
İyilik dolaşıma girmiyor.
Herkes kendi iyi olma çabasında…
Çok az kişi başkalarını da iyi etme peşinde.
Halbuki güzellik paylaşınca çoğalır.
Bölüştükçe büyür.
Gül, en sert dikenlerin yanında yetişir.
Hayatın bizi zorladığı yerler, yapabileceklerimizin kanıt alanlarıdır.
Kolay iyilik, sıradandır
Zor iyilik, efsanedir
Karanlığa rağmen iyi kalabilen insan, hem kendini hem çevresini dönüştürür.
İyi olmak keyfi bir seçim değildir.
Bugün gençlerin zihnine en çok bulaşan duygu yorgunluk.
Küresel rekabet, ekonomik belirsizlik, yalnızlık, umutsuzluk, dijital başarısızlık kıyasları…
Bu yüzden diyorum ki:
Gençlerin en değerli gücü, hala güzel bakabilme cesaretidir.
Güzellik, kaybedilmeden korunması gereken ürkek bir güvercindir.
Kimse kusursuz değil…
Ama bazıları kusurlarına rağmen güzeldir.
O insanlar dünyayı taşıyor.
Nörobilim söylüyor:
Duygular davranıştan sonra şekillenir.
Yani:
İyi hissetmek için iyi davranmak gerekir.
Maneviyat söylüyor:
Gönül iyilikle beslenir, şefkatle büyür.
Gerçeklik söylüyor:
İyiliği yapmayan, iyiliği hak edemez.
Üçü aynı noktada buluşuyor:
Güzellik, eylemdir.
Güzelliği büyütme yöntemi net: 3A İlkesi
1- Arın
Negatif enerjiyi azalt.
Haber/gürültü/toksik insan tüketimini yönet.
2- Algını Değiştir
Eksikten ziyade imkana odaklan.
Her kusurda potansiyel ara.
3- Aksiyon Al
İyiliği niyet olmaktan çıkar.
Davranış haline getir.
Bunların üçü birleştiğinde:
Kişi hem kendini hem çevresini dönüştürür.
İnsan, etkisinin toplamı kadardır.
Geride bıraktığı ışık kadar yaşar.
Bir söz, bir yol değiştirir.
Bir davranış, bir hayatı kurtarır.
Bir insan, bir toplumu iyileştirir.
Tarih hep böyle yazıldı:
Işığı seçenler tarafından.
Herkes dünyayı değiştirmek istiyor.
Kimse kendinden başlamıyor.
Halbuki en büyük devrim; insanın kendi içindeki karanlığı yenmesidir.
Kendi içine hükmeden kişi:
Öfkeye hakim olur.
Bencilliği aşar.
Yarayı kapatır.
Değişimin öncüsü olur.
Duruş, sözden önce gelir.
Sözün ağırlığı, duruşun gücü kadardır.
Sen ne yaparsan, dünya oraya doğru değişir.
Güzel bakarsan güzelleşir.
Güzel görürsen çoğalır.
Güzel olursan bulaşır.
Güzellik dışarıdan beklenmez:
İçeriden üretilir.
Dünya daha güzel olsun istiyorsan:
Başla.
Bir iyilik yap.
Bir sözü güzelleştir.
Bir yükü al.
Bir öfkeyi söndür.
Bir karanlığa ışık ol.
Bazen bir yudum sevgi, ömre bedeldir.
Bugün.
Şimdi.
Hemen.
Çünkü yarın geç olabilir.
Hayat ertelenince güzelliğini kaybeder.
İyilik beklemez, çağırır.
Güzellik hazır değil, üretilir.
Işık aramaz, yakılır.
Bize düşen:
Işığı taşımak.
Karanlık tek bir mumla bozulur.
O mum sen olabilirsin.
Dünya bunu bekliyor.
Biz bunu yapabiliriz.
Çünkü bu bir “seçim” değil…
Hepimizin boynundaki borç.



