Hayal edin!
Bir kadın... Yıllardır zihninde hikâyeler biriktiriyor. Çocukluğundan, gençliğinden, annesinden, sokağından, yaşadığı şehirden… Ama yazmaya cesaret edememiş. Kim okuyacak ki? Kim ciddiye alacak? “Sen ne anlarsın edebiyattan?” diyenlere cevabı yok. Çünkü hiçbir zaman kalem tutmaya teşvik edilmemiş.
Bir proje... İşte tam da burada devreye giriyor. O kadın, ilk defa masasının başına oturup kalemini kağıda değdirdiğinde, farkına varmadan bambaşka bir dünyaya adım atıyor. Kendi kelimeleriyle, kendi hikayesini yazmaya başlıyor. Bir gün yazdıkları bir kitapçı rafında mı olacak, yoksa sadece kendine mi yazacak, hiç önemli değil. Mesele, ilk kelimeyi yazabilmek.
Bu sadece bir örnek. Bugün adını duyduğumuz birçok kadın yazar, yazmaya küçük adımlarla başladı. Tomris Uyar… Onun için yazmak, “kendini dünyaya anlatma çabası”ydı. Sevgi Soysal, “Tutkulu kalemlerin, korkusuz hikâyelere ihtiyacı vardır” diyordu. Peki, bugünün Tomris’leri, Sevgi’leri nerede? Onlar belki mutfakta, belki bir otobüs yolculuğunda, belki de bir “yazarlık atölyesinde” ilk kelimelerini yazıyor.
Tıpkı Tuzla Belediyesi Kadın Yazarlık Atölyesi’nde olduğu gibi… Tuzla Belediyesi Kadın Girişimcilik Merkezi’nde (KAGİM) yürütülen ve yalnızca kadınlara yönelik olarak hayata geçirilen “Kadınım Yazarım” projesi kapsamındaki Kadın Yazarlık Atölyesi, sadece yazmayı öğretmekle kalmıyor, kadınlara kendi hikâyelerini sahiplenmeleri için özgür ve geniş bir alan da açıyor. Bu atölyede, Sosyolog-Yazar Erdal Sarıçam’ın rehberliğinde bir araya gelen kadınlar, kelimeleriyle kendilerini ifade etmeyi öğreniyor. Kimisi geçmişini, kimisi hayallerini, kimisi de daha önce hiç anlatılmamış hikâyelerini yazıya döküyor. Kadın Yazarlık Atölyesi, kadınların edebiyatla buluştuğu, kendi kalemlerini ve seslerini özgürce keşfettiği bir alan haline geliyor. İlk kez 2013’te yine Erdal Sarıçam tarafından başlatılan ve aralarında kursiyer olarak benim de bulunduğum Tuzla Belediyesi Yazarlık Atölyesi kapsamında, bugüne kadar yazmaya ilgi duyan yüzlerce kişiye eğitim verildiği biliniyor.
Yazmak, cesaret isteyen bir iş. Hele ki kadınsanız, belki daha da fazla. Ama işin güzel tarafı, yazarlık atölyeleri artık kadınların kelimelerini saklamadığı, seslerini duyurabildiği bir alan haline geldi. Buralar, yalnızca teknik öğrenilen yerler değil; aynı zamanda kelimelerle özgürleşmenin, hikâyelerle dünyayı değiştirmenin yollarının arandığı mekânlar.
Belki bir gün, bir yazarlık atölyesinde elinize kalemi aldığınızda, yıllardır içinde tuttuğunuz o hikâye sayfalara dökülecek. Ve belki de o hikâye, bir başkasına ilham olacak.
Çünkü yazmak, sadece yazmak değildir.
“Yazmak, hayata atılan bir imzadır.”
Ve...
"Kadınlar yazdıkça, sadece hikâyeler değil; toplumun, hayatların ve geleceğin kaderi değişir."