olaygazetecilik @ hotmail.com

Duygularla Yazmak: Chubbuck Tekniğini Yazıya Taşımak

Şimdi koltuğunuza yaslanın, derin bir nefes alın ve gözlerinizi kelimelerin akışına bırakın.

Yazmak, yalnızca bir fikir ifade etmek değildir; kelimelerle bir hayat sahnesi yaratmaktır. Kelimeler bir oyuncunun beden dili gibidir. Her harfi, bir duygunun ilk kıvılcımı; her cümle, okuyucunun zihninde yankılanan bir melodiyi oluşturur. Köşe yazısı, okuyucuyu yalnızca bilgilendirmemeli, okuyanı kendi ruhunun aynasında dans ettirmeli. Adeta sahnelenmiş bir performans gibi. Kelimeler yalnızca okunmamalı; onlar, hissedilmeli, yaşanmalı, hatırlanmalı.

Brad Pitt, Charlize Theron, Halle Berry gibi isimleri starlığa taşıyan İvana Chubbuck, oyuncularına hep aynı temel prensibi hatırlatır:  “Arzularınızı keşfedin, çünkü onlar karakterin itici gücüdür.” Yazarlık da aynı derin itici gücü keşfetmeyi gerektirir. Her yazının arkasında, yazarın kalbindeki derin bir arzu vardır. Nedir bu? Adaleti haykırmak mı? Unutulan bir hikayeyi diriltmek mi? Yoksa sadece bir ruhu, kendi sessizliğinden çekip almak mı? Yazmaya başlamadan önce bu arzuyu kendinize dürüstçe sorun. “Bu yazının amacı ne?” Çünkü yazınızın duygusal motoru, işte bu dürüst cevaptan doğacaktır.

Bir yazıyı gerçek kılan şey sadece arzular değil, çatışmalardır. Chubbuck, karakterin hedeflerine ulaşırken karşılaştığı engellerin onu gerçek kıldığını söyler: “İnsanlar mücadele ettiklerinde büyür.” Yazıda da aynısı geçerlidir. Diyelim ki, toplumsal eşitsizlik üzerine yazıyorsunuz. Sadece verilerle bir tablo çizmek, okuyucuyu etkileyebilir ama büyülemez. Ancak, bir işçinin avuçlarındaki çatlakları anlatmak, onun çocuklarına yemek getirmek için verdiği sessiz mücadeleyi kelimelerle resmetmek… İşte o zaman yazı, bir yazarın zihninden çıkıp okuyucunun kalbine işler.

“Aktörün Gücü” bize bir şey daha öğretir: Duygularınızı bastırmayın, onları güce dönüştürün. Oyuncular sahnede ağlamayı kontrol etmez; onu hedefe ulaşmak için araç olarak kullanır. Yazıda da duygularınızı dizginlemeyin. Eğer öfkeliyseniz, bu öfkeyi kaleminize yansıtın. Eğer kırgınsanız, bu kırılganlık metne ince ince işlesin. Çünkü yazının büyüsü, sizin insan olma halinizi okuyucuyla paylaşmanızda yatar. İnsanlar gerçeği sever, ama gerçek duyguyu daha da çok sever.

Metni sahne gibi tasarlayın. Olaylar değil, duygular izleyiciyi bağlar. Yazınızda olaylar anlatabilirsiniz, ama okuyucuyu metne bağlayan şey, olayların içinde gizlenen duygulardır. Mesela, çevre felaketleri üzerine yazarken, yanan ormanlardan söz etmek yetmez. Ağaçların yanışını izleyen bir çocuğun gözlerinde ki sessiz çığlığını hissettirin. Dumanda boğulan kuşların kanat çırpışını okuyucunun hayalinde canlandırın. Yazı sadece bir mesaj değil, bir deneyim olmalı.

Kendi geçmişinize dokunun. Kişisel travmalarınızı yaratıcı bir kaynağa dönüştürün. Bir oyuncunun en unutulmaz performansı, kendi acılarını sahneye taşımasıyla mümkündür. Yazarken de kendi geçmişinize dönün. O derinlerde yatan acıyı bulun, onu bir elmas gibi işleyin ve okuyucunun önüne koyun. Çünkü herkes kendi hayatından parçalar bulduğu bir yazıya tutunur. Örneğin, ekonomik kriz üzerine bir yazı yazıyorsanız, sadece rakamları değil, kaybedilen bir işin ardından eve dönmenin hissini anlatın. Kapıyı açtığınızda çocuklarınızın yüzünde gördüğünüz çaresizlik, okuyucunun ruhunda bir fırtına yaratacaktır.

Ve final…

Her sahne bir doruk noktasına ulaşır, yazınız da öyle olmalı. Son cümlesi, okuyucuyu yerle bir etmeli ya da ayağa kaldırmalı. Onları düşünmeye ya da harekete geçmeye zorlamalı. Bir köşe yazısı yazarken finaliniz, okuyucunun kalbine bir yankı bırakmalı. Bu bir umut cümlesi olabilir ya da sert bir gerçeklik tokadı. Ama asla sıradan bir kapanış olmamalı. Çünkü sıradan bir final, unutulmaya mahkumdur.

Yazmak, sahneye çıkmaktır. Sahneniz kelimelerden, ışığınız duygulardan, kostümünüz arzularınızdan oluşur. Kendi gerçeğinizden korkmayın. Onu sahneye taşıyın ve izleyiciyi bir an bile yalnız bırakmayın. Yazı, bir performanstır. Ve her performans, izleyicinin alkışına değil, kalbine dokunmayı hedefler. Yazmak, ruhunun yankısını dünyaya duyurmaktır.

Şimdi kalemi eline al ve sahne senin olsun.