SÖYLEM YETMEZ: HAKİKAT ANCAK YAŞANIR
Bazı kelimeler vardır, zamanla içi boşalır. Çok tekrarlandıkça gücünü kaybeder, sadece yankılanan bir ses haline gelir. Adalet, vicdan, ahlak, inanç… Bugün herkes bu kelimeleri kullanıyor ama kaçımız gerçekten yaşıyoruz? Kaçımız, söylediklerimizle yaptıklarımız arasındaki mesafeyi görebilecek cesarete sahibiz?
Büyük sözler etmek kolaydır. Adalet istemek, ahlak dersi vermek, vicdan çağrıları yapmak… Peki, bunları dillendirenler hayatlarına ne kadar yansıtabiliyor? Sosyal medyada adaleti savunan, iş yerinde haksızlığa göz yumuyor. Çevrecilikten bahseden, bilinçsizce tüketmeye devam ediyor. İnsan haklarını savunduğunu söyleyen, farklı görüşteki birini yok sayıyor. Sözcükler havada asılı kalıyor, ama hayatın içine sızamıyor.
Bu çağın en büyük ironisi, en çok konuşulan şeylerin en az yaşanması.
Etrafımıza bakalım. Dev şirketler çevre duyarlılığını savunuyor ama fabrikaları nehirleri kirletmeye devam ediyor. Siyasetçiler adaletten bahsediyor ama menfaatleri uğruna hukuku eğip büküyor. Barış mesajları verilirken aynı anda silah ticaretine milyarlar yatırılıyor. Dünyanın en büyük ilaç şirketleri “insan sağlığı” için çalıştıklarını söylüyor ama milyonlarca insan temel sağlık hizmetlerine ulaşamıyor.
Söylem ve eylem arasındaki uçurum her geçen gün büyüyor. Peki, bireysel hayatlarımızda durum çok mu farklı? Çocuklarına dürüstlük öğütleyen bir ebeveyn, markette kasiyerin yanlış verdiği parayı geri götürüyor mu? Eşitlikten bahseden bir yönetici, kendi çalışanlarına gerçekten adil davranıyor mu? Ahlaktan söz eden biri, kimse görmediğinde de ahlaklı mı?
Gerçek inanç, en zor anlarda bile değişmeyendir. Gerçek adalet, kişiye göre şekillenmeyendir. Gerçek ahlak, başkalarına değil, önce kendimize uyguladığımızdır. Eğer bir şeyin doğruluğuna gerçekten inanıyorsak, onu sadece anlatmayız, yaşarız.
Bugün dünyada milyonlarca insan sadece boş sözler duydukları için hayal kırıklığı içinde. Liderler vaatler veriyor, şirketler etik manifestolar yayınlıyor, insanlar sosyal medyada birbirine ders veriyor… Ama sonra hayatın içine girildiğinde, tüm bu söylemler buharlaşıyor. Çünkü hakikat yalnızca konuşularak var olmaz. Hakikat, yaşandığında gerçeklik kazanır.
Tıpkı haritası olan herkesin yolculuk yapmadığı gibi, büyük laflar eden herkes de gerçeği yaşamaz. Bir değer, bir ilke ya da bir inanç, sadece dile getirildiğinde değil, hayatın içinde sınandığında anlamlıdır.
Artık büyük laflara değil, küçük ama samimi eylemlere ihtiyacımız var. Adil olmak için adalet savunucusu olmaya gerek yok, sadece adil davranmak yeter. Dürüstlük için ahlak nutukları atmaya lüzum yok, yalnızca yalan söylememek kâfi.
Bugün bir kişi bile, büyük sözler yerine küçük ama sahici bir hareket yapsa, bu dünyada bir şey değişir. Hakikat, devrim niteliğinde söylemlerle değil, hayatın içindeki küçük ama tutarlı eylemlerle inşa edilir.
Bu yüzden benim için önemli olan duyduklarım değil, gördüklerim. Söylemler değil, tavırlar. Çünkü hakikat yalnızca sözlerde değil, eylemlerde saklıdır.
Ve ben artık sadece duymak değil, görmek istiyorum. Çünkü hakikat, yaşanmadan var olamaz.