olaygazetecilik @ hotmail.com

SORMAK YASAK, KABUL ETMEK MECBURİ!

 

Bir toplum çürümez bir anda.

Ne bir çığlıkla başlar ne de manşetlerle.

Toplum, önce yavaş yavaş sorgulamayı unutur. Sonra cevaplar hükmünü yitirir.

Bugün Türkiye, işte tam bu eşiğin üstünde.

Sormak yasak.

Kabul etmek mecburi.

Ve ne yazık ki bunu en çok biz kabullendik.

Hesap verebilirlik, vitrin süsü; şeffaflık, bolca konuşulan ama asla yaşanmayan bir illüzyon. Ama mesele sadece yönetenlerde değil.

Asıl mesele, yönetilenlerin itiraz etmeyi bırakmış olması. Çünkü itiraz etmeyen, zamanla itiraz edilmeye de alışır. Ve alışan bir toplum, çürürken ses bile çıkarmaz.

 

2024 yılı Yolsuzluk Algı Endeksi’nde Türkiye, 180 ülke arasında 115. sıradaydı.

Oysa 2014’te 53. sıradaydık. On yıl içinde yarı yarıya düşen bu tablo, sadece bir istatistik değil. Bu, toplumsal sessizliğin, kitlesel kabullenişin ve derinleşen ilgisizliğin aynası.

Çünkü yolsuzluk sadece cebimizi çalmaz; sesimizi de çalar.

Türkiye’de artık soru sormak bir saygısızlık olarak algılanıyor.

Kamu ihaleleri halka kapalı. Milyonluk dosyalar "gizli" damgasıyla korunuyor.

Vergisini veren vatandaş, kendi parasıyla yapılan işin hesabını sormaya kalktığında önüne duvar gibi bir dil konuluyor:

"Orası senin bileceğin yer değil."

Peki, bu kadar mı basit? Elbette değil.

 

Sadece Kamu İhale Kanunu bile son 20 yılda 200’den fazla kez değiştirildi.

Sistem her değişiklikte daha da karmaşık hale getirildi.

Bir kanun, sürekli değişiyorsa bu bir tesadüf değildir. Bu, bir yöntemdir.

Çünkü bulanık suda kim avlanır? Kim denetlenir?

Bulanık suda sadece güçlü olan yol alır.

Ve biz bu bulanıklığı yıllardır “alışkanlık” diye içselleştirdik.

 

Asıl tehlike bu düzenin “doğal” zannedilmesi. Şeffaflığın bir ayrıcalık, kapalılığın bir kural sanılması. Denetlenmeyen güç, önce yozlaşır. Sonra mutlaklaşır. Ve mutlaklaşan her güç, bir gün seni de ezer.

 

2024’te Türkiye, Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 180 ülke içinde 165. sıradaydı.

Medyanın yüzde 90’ı iktidar yanlısı sermayenin elinde.

Bağımsız haber neredeyse bir arkeoloji çalışmasına dönüştü.

Sosyal medya bile sansürün yeni karakolu oldu.

Türkiye, 2024 yılında X (Twitter) üzerinden içerik sildirme taleplerinde dünya birincisiydi. Artık mesele sadece haberi bastırmak değil. Mesele, düşünceyi de bastırmak.

Geçtiğimiz günlerde Fatih Altaylı’nın tutuklanması bunun somut göstergesi oldu.

Altaylı sıradan bir gazeteci değil. On yıllardır Türkiye’deki her iktidara/muhalefete soru sormuş, eleştirmiş, sorgulamış bir kalem.

Ve şimdi o kalemin kırılması isteniyor. Burada mesele Altaylı’nın şahsı değil.

Bu bir mesaj:

"En tecrübeli, en bilinen gazeteci bile sorgulamasın."

Bu sadece Altaylı’ya değil, hepimize verilen bir gözdağı.

Bugün onun susturulmasına ses çıkarmazsak, yarın hepimiz susmak zorunda kalırız.

Bugün Altaylı’nın kapısına gelenler, yarın sokaktaki sade vatandaşın kapısına gelir.

Çünkü sansür bir kez başlarsa, geri adım atmaz.

Sessiz kaldığın her yerde bir başkası konuşur. Ama senin adına değil, senin yerine.

 

Tarihte hiçbir gerçek sonsuza kadar gizli kalmadı.

Üstü örtülen her hakikat, zamanı geldiğinde daha büyük bir kriz olarak patlar.

O yüzden sansür, susturma, korkutma; sadece bugünü kurtarır. Yarın ise kaçınılmaz olur.

Bugün Türkiye'de medyada, özel sektörde, akademide hatta gündelik hayatımızda "sorgulama kültürü" yerini "sessiz kabullenme"ye bırakıyor.

Özel sektörde torpil meşrulaştırılmış, üniversitelerde otosansür kanıksanmış, sokakta insanlar gözlerinin önündeki yanlışlara başını çeviriyor.

Bu bir sistem değil, bu bir teslimiyet.

Ama bir şeyi unutuyoruz:

Sorgulamayan toplumlar, er ya da geç sorgulanır.

Soruları bastırmak isteyenler, zamanı geldiğinde en sert sorularla yüzleşir.

 

Şeffaflık bir hak, hatta bir sorumluluktur.

Yönetenlerden beklemekle yetinmemek gerek.

Çünkü bir kültürü değiştirmek, yasa değişikliğinden önce insan değişikliği ister.

Önce biz sorgulamalıyız.

Önce biz susmamalıyız.

Önce biz kendi çevremizde "neden" demeyi öğrenmeliyiz.

Her suskunluk bir davettir.

Korkuya, baskıya, manipülasyona açık kapıdır.

Bu yüzden sorular sormaktan çekinmeyelim.

Sorgulamak, suç değildir.

Sorgulamak, hayattır.

Çünkü;

Bir toplum ne zaman susarsa, başkalarının sesine muhtaç olur.

Ve başkalarının sesi, çoğu zaman senin lehine çıkmaz.