Artık her şey “içerik”.
Bir video, bir tweet, bir reels… Anlattıklarımız kadar, sustuklarımız da kurguya dönüşüyor. Ama durup şunu sormalıyız:
Kendimizi yalnızca içerik tüketicisi olarak mı konumlandırıyoruz, yoksa kendi hayat senaryomuzun bilinçli bir yapımcısı mıyız?
Bu yazı, sana “hayatını içerik haline getir” demiyor. Tersine, hayatına içerik gözüyle bakarak onu daha sade, daha anlamlı ve daha etkili yönetebileceğini iddia ediyor. Çünkü içerik üretimi, aslında yaşam yönetiminin dijital metaforudur.
Bir hikayenin iz bırakması için çok fazla karaktere ya da olaylara ihtiyacı yoktur. Gereken tek şey; doğru anların, güçlü mesajlarla işlenmesidir.
Hayatında bir süredir taşıdığın küskünlükleri düşün. Bitmeyen tartışmaları, enerjini emen insanları, içten içe seni kemiren “ama ya olmazsa” kaygılarını… Bunlar senin hayat senaryona ne katıyor?
Unutma, Alfred Hitchcock’un da dediği gibi: “Gerilim, dozunda verilmezse seyirciyi değil, hikayeyi yorar.”
Stres bağımlılığı, modern çağın fark edilmeyen pandemisidir. Sürekli bir şeylerle kavga halindeysen, izleyici değil, figüran olursun.
Ve hayatın başrolü, bu kadar sıradan acılara harcanamayacak kadar değerli.
Bir gününü dışarıdan izlesen, gerçekten merak uyandırır mıydın?
Aynı kahve, aynı masalar, aynı uygulamalarda geçirilen saatler… Hayatın, kendini tekrar eden bir içerik haline gelmiş olabilir.
Oysa küçük bir değişiklik bazen senaryoyu tamamen dönüştürür.
Yeni bir şehir, yeni bir alışkanlık, uzun süredir sakladığın bir fikri hayata geçirmek… Bunlar sadece aksiyon değil, ana karakterin dönüşüm sahneleridir.
Senaryonu güncellemezsen, ekran kararır.
Zamanının ne kadarını üretmeden harcadığını düşündün mü?
Ekran süren, zihinsel yorgunluğun, sürekli bir şeyleri izleme ya da dinleme ihtiyacın… Bunlar seni içerik çöplüğüne çekerken, içindeki üretici sesi bastırıyor olabilir.
Bir ofis açmak istiyorsun. Cebindeki fikir, yıllardır seni çağırıyor. Ama çevrenden gelen ilk tepki şu:
“O iş yürümez.”
Eğer kendi hikayeni yazıyorsan, senaryo dışı seslere kulak asmazsın. Çünkü her güçlü hikaye riskle, meydan okumayla başlar.
Ve unutma, her sahnede alkış beklenmez. Bazıları sadece karakteri olgunlaştırmak içindir.
Hayatının editörlüğünü başkasına devredemezsin.
Gereksiz karakterleri, sahne dışı bırak. Anlamı kalmamış diyalogları sil. Eski çatışmalardan beslenen sahneleri çöpe at.
Çünkü senin hayatın, sadece yaşanacak bir süreç değil.
Yazılacak bir içerik.
Ve bu içerik, ancak cesur seçimlerle anlam kazanır.
Bazen sahne kapanır, ışıklar söner, alkış gelmez. Ama sahne seninse, yazmaya devam etmelisin.
Çünkü hikayeni sen yazmazsan, başkaları yazar.
Ve onlar senin kadar anlam veremez hiçbir satıra.