olaygazetecilik @ hotmail.com

Bu bir öfke cümlesi değil.
Keşke olsaydı. Öfke geçer.
Bu, geçmeyen bir şeyin ifadesi.
Bu bir ahlaki çizgi.
Ama herkesi ayıran bir çizgi değil; çoğumuzu içine alan bir utanç hattı.
Çünkü bu ülkede “helallik” uzun zamandır bir vicdan meselesi değil.
Bir kaçış kapısı.
İnsanlar hak yiyor.
Emeği eziyor.
Güveni delik deşik ediyor.
Sonra dönüp, sanki mesele bir yanlış anlaşılmaymış gibi, tek bir kelimeyle her şeyi kapatmak istiyor:
“Helal et.”
Hayır.
Bu kadar kolay değil.
Bu kadar ucuz hiç değil.
Bir toplum en çok hangi kelimeleri hoyratça kullanıyorsa, oradan çürür.
Biz “hak” kelimesini yıprattık.
“Vicdan”ı dekor yaptık.
“Helalleşme”yi ise yüzleşme değil, temize çıkma yöntemi sandık.
Oysa helallik, iş bittikten sonra istenen bir imza değildir.
Helallik, iş yapılırken gözetilmesi gereken bir ölçüdür.
Ve o ölçü bu ülkede sistemli biçimde ihlal edildi.
Açık konuşuyorum:
Helal etmiyorum.
Ama dur.
Bu cümleyi kurarken kendimi temize çekmiyorum.
Asıl zor olan da bu.
Çünkü bu ülkede sadece haksızlık yapanlar yok.
Haksızlıktan faydalananlar var.
Ve çoğu zaman o insanlar biziz.
Ben de bazen sustum.
Ben de bazen “bana dokunmadı” dedim.
Ben de bir adaletsizliğe doğrudan imza atmadım belki ama, adaletsizliğin açtığı kapıdan sessizce geçtim.
İşte burası rahatsız edici.
Ve tam da bu yüzden gerçek.
Haksızlık sadece yapanın suçu değildir.
Haksızlık, sessiz kalanların da ortak eseridir.
Susmak burada vakarla karıştırıldı.
Görmezden gelmek olgunluk diye pazarlandı.
Oysa sessizlik çoğu zaman bir erdem değil, konforlu bir suç ortaklığıdır.
Kötülük en çok bağıranlardan değil, en çok susanlardan güç alır.
“Bu dil toplumu kutuplaştırmıyor mu?
Affetmezsek nasıl barışacağız?”
Cevabım net:
Yüzleşme olmadan barış olmaz.
Adalet olmadan affetme, sadece güçlülerin konforunu korur.
“Helal etmiyorum demek kibir değil mi?
Kim kendini bu kadar hakem yerine koyabilir?”
Bu soruyu ciddiye alıyorum.
Ama doğru bulmuyorum.
Helal etmemek kibir değildir.
Hesabı askıya almamaktır.
Kibir, haksızlığı yapıp sonra “hadi kapatalım” demektir.
Kibir, gücünle zarar verip merhamet talep etmektir.
“Din merhamet dini değil mi?” deniyor.
Evet.
Ama merhamet, adaletsizliğe mazeret üretmek değildir.
Merhamet önce haksızlığın adını koymaktır.
Adalet olmadan merhamet,
yalnızca güçlülerin vicdanını rahatlatır.
Toplumsal barışı baltalayan şey sert sözler değil; yüzleşmeden kurulan sahte uzlaşmadır.
Üzerine konuşulmayan her haksızlık barış üretmez;
ertelenmiş bir çatışma üretir.
Barış sessizlikten değil, hesaplaşmadan doğar.
Bu ülkede emek sistemli biçimde değersizleştirildi.
Özellikle gençlerin emeği.
Yıllarını okuyarak, kendini geliştirerek, liyakatle bir yere gelmeye çalışan gençler;
bir telefon kadar, bir tanıdık kadar, bir “rica” kadar değersiz hale getirildi.
Hak ederek değil, denk gelerek yükselenlerin ülkesi olduk.
Bu düzende gençlerden sabır istendi.
Sadakat istendi.
Minnet istendi.
Ama hak verilmedi.
Oysa emek tanınmadan sadakat doğmaz.
Hak teslim edilmeden bağlılık beklenmez.
Hak verilmeden istenen her sadakat, adının ne olduğuna bakılmaksızın talandır.
Ve sonra bu düzen utanmadan helallik ister.
Hayır.
Helal etmiyorum.
Ama bu cümle bir son değil.
Bir başlangıç.
Çünkü asıl mesele şu:
Helal etmeye henüz yetkimiz yok.
Hak yerine gelmeden helallik olmaz.
Yüzleşmeden helalleşme olmaz.
Acı dinmeden bağışlama olmaz.
Affedebilirim.
Ama hak teslim edilmeden helal etmem.
Bazen helal etmek, sorumluluktan kaçmanın en nazik yoludur.
“Beni ilgilendirmiyor” dediğin her haksızlık, yarın seni ilgilendirecek bir düzenin tuğlasıdır.
Bu yazı sadece “onlara” yazılmadı.
Bana yazıldı.
Sana yazıldı.
Çünkü artık şunu açıkça söylemek zorundayız:
Helallik istemek kadar, erken helal etmek de ahlaki bir problemdir.
Hesap sorulmadan verilen her helallik, bir sonraki haksızlığa davetiyedir.
Özür dilemek hâlâ zayıflık sanılıyor.
“Yanlış yaptım” demek yerine bahane üretmek marifet sayılıyor.
Oysa insanı küçülten hata değildir; hatasını inkâr etmesidir.
Yetki emanettir.
Makam emanettir.
Güven emanettir.
Emanete ihanet sıradanlaştıkça, toplumun omurgası kırılır.
Ve şimdi asıl cümleyi kuruyorum:
Ben “helal etmiyorum” derken kimseye meydan okumuyorum.
Sadece şunu söylüyorum:
Hesaplaşmadan barış olmaz.
Hakkaniyet olmadan helallik olmaz.